içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

BİR YOL HİKAYESİ: İSLAHİYELİ TIR

Yıl: 1998 Gerede-Samsun Yolu, Çerkeş civarı…  

2 yıl önce kaybettiğimiz Prof. Dr. Ömer İnan, uzun yıllar (SAÜ) Sakarya Üniversitesi’nde çalışmış bir akademisyendi.  İki defa Mersin Milletvekili olmuştu.  Sakarya Üniversitesi 1992 yılında resmen kurulduğunda Kurucu Genel Sekreter olarak görev yapmıştı. Uzun yıllar, komşuluk ve mesai arkadaşlığımız oldu. Dönemin Rektörü tarafından kadro verilmediği için Sakarya’dan ayrıldı ve Kırıkkale Üniversitesi’ne gitti. Orada İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı olarak görev yapıyordu.  

Bir hafta sonu hanımla birlikte kendilerini ziyaret etmek üzere Adapazarı’ndan ayrıldık.  

Âdetimdir, gidilecek yerlere hep farklı yollardan, gitmediğim ve görmediğim güzergâhlardan giderim. Bu sefer de öyle yaptım. Gerede’den Samsun yoluna saptım. Niyetim Çankırı’yı da görüp Ankara’yı by-pass edip Kırıkkale’ye varmaktı.

Çerkeş civarında seyrediyorum. Normal bir süratle gidiyorum. Bir ara önümde giden TIR’ın plakasına gözüm takıldı: 27 SA ile başlayan bir numara... Bu plaka tanıdık bir plaka… 27 rakamı, Gaziantep’in il kodu, SA ise İslâhiye ilçesine verilen harf grubu... Yani bir hemşeriye denk geldim. İslâhiyeli olanlar, özellikle de İslâhiye dışında yaşayanlar, çok iyi bilirler, “İslâhiyeli olmak” bambaşka bir duygudur.  İslâhiye’de olsa birbirlerine selâm dahi vermeyenler, İslâhiye dışında, hangi fikir veya görüş sahibi olurlarsa olsunlar, “can-ciğer” olurlar. Ben de dayanamayıp, TIR şoförüne bir selam vermek istedim. Ancak hareket halinde iken nasıl selam verebilirim ki? Kendisini sollarken korna çalsam, 54 Sakarya plakalı bir Renault Toros’un sürücüsünün İslâhiyeli bir hemşerisi olduğunu ve onun için selam verdiğini nasıl anlasın?  

Biraz düşündükten sonra çözümü buldum:

TIR’ı sollayıp önüne geçtim. Flâşörleri (dörtlüleri) yaktım. Camdan kolumu çıkararak “Dur” işareti yaptım.  Biraz ilerde ikimiz de durduk. Ben TIR şoförünün meraklı bakışları altında kendisine selam verip yaklaştım:

— Hemşerim kusura bakma… 27 SA İslâhiye plakasını görünce bir selam vereyim dedim. İnşallah yanılmamış, senin de işine engel olmamışımdır, dedim.  

TIR şoförünün yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi:

— Evet, İslimiyeliyim, dedi.

Kendisiyle tanıştık. Ortak tanıdıklarımız çıktı. Biraz muhabbet ettik. Yükünün ne olduğunu ve nereye götürdüğünü sordum:

— Yüküm, deterjan… Özbekistan’a götürüyorum, dedi.  

— O kadar uzun yolu tek başına mı kat edeceksin? Diye sordum.

— Ne yapayım, mecburum, dedi.  

Tam bu sırada bizi dinlemekte olan hanıma:

— Hanım, al sana bizim arabanın anahtarı… Yola sen yalnız devam et… Ömer İnan Hoca’ya, selamımı götür. Benim bir işimin çıktığını, yolda TIR şoförü bir hemşerime rastladığımı, onu yalnız göndermemek için de Özbekistan’a kadar gideceğimi ve nasip olursa bir ay kadar sonra döneceğimi söylersin. Dedim.  

Hemşerim şoförün kahkahası görülecek cinstendi…

Hey Güzel Allah’ım! Bu “İslâhiyelilik”, ne biçim bir sevdâdır?

Anlatabilen birisi, eğer varsa, bana anlatsın?

Bu yazı 99 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI