-
Prof. Dr. Salih ŞİMŞEK
Tarih: 23-05-2025 11:40:00
Güncelleme: 23-05-2025 11:40:00
Yıllar önceydi.
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Mühendislik Fakültesi’ni kazanan bir hemşerimin oğlu, bir gün babasıyla çalışma odama geldi. Tanıştık. Sohbet ettik. Oğluna bazı tavsiyelerde bulundum. Sonra da yolcu ettim.
Kendisiyle, değişik vesilelerle, zaman zaman telefonla da görüştük.
Memleketime (İslâhiye) gittiğim bir gün, geldiğimi haber almış. Kardeşimin dükkânına uğrayıp beni sormuş. O da:
— Eş-dost ziyaretindedir, ama dolaşır buraya gelir, demiş.
Hemşerim kardeşime sormuş:
— Hoca’ya bir yemek ısmarlasam, nasıl karşılar?
Birader de:
— Vakti müsaitse neden olmasın, kendisine söyle, demiş.
Ben eş-dost ziyaretini tamamlayıp dükkâna geldim. O da orada benim gelmemi beklemiş. Hoş beş ve biraz sohbetten sonra bana dedi ki:
— Hocam, öğle oldu. Bana bir öğle yemeği ısmarlar mısın?
Şimdi siz olsanız ne dersiniz?
— Tabii, elbette ki ısmarlarım, dedim.
Birlikte bir kebapçıya gittik, yemeğimizi yedik ve garsondan hesap istedim.
Garson:
— Hesabınız ödendi efendim, demesin mi?
Meğer hesabımızı ‘çaktırmadan’ ödemiş.
İşte benim memleketimin insanı, böyle dâhiyane buluş sahibidir… Amacına muhakkak ulaşır!
İşte bu vakada olduğu gibi, istediğini elde etmenin güzel bir yolunu buluyor.
Şayet beni yemeğe davet etse idi, büyük ihtimal gitmeyecektim. Ama ‘yemeği sen ısmarla’ diyene ne denebilir ki…