içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Kobay Ülke: Deneylerin Sessiz Sahnesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen İklim Kanunu görüşmeleri sırasında Yeniden Refah Partisi Milletvekili Mehmet Aşıla'nın sarf ettiği şu cümle, hem çarpıcı hem de düşündürücüydü:

“Türkiye küresel projelerin denek üssü mü yapıldı? mRNA aşılarında, iklim kanununda, sıfır karbon aldatmacasında, yanan ormanlarımızda, akıllı şehir tuzağında neden hep bizler kobay ülke olduk?”

Bu açıklama kamuoyunda yeni bir tartışmanın kapısını araladı: Kobay ülke ne demek?

Küresel Stratejiler ve Görünmez Deneyler

Tarih boyunca güçlü devletler, zayıf halkaları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı ihmal etmedi. Bir zamanlar doğrudan sömürgecilik şeklinde görülen bu eğilim, bugün daha medeni yöntemlerle karşımıza çıkıyor. Artık yumuşak güç devrede: medya stratejileri, uluslararası fonlar, akademik iş birlikleri, STK’lar ve ekonomik baskılar yoluyla ülkelerin iç dengeleri yönlendirilebiliyor.

Bugün birçok ülke, farkında bile olmadan büyük bir küresel senaryonun test aşamasında yer alıyor. Tıpkı bir şirketin yeni bir ürünü piyasaya sürmeden önce denekler üzerinde test etmesi gibi, bazı küresel güçler de sosyal, ekonomik ve teknolojik uygulamaları belirli ülkelerde denemeyi tercih ediyorlar.

Kobay Ülke Ne Anlama Geliyor?

Kobay ülke; bilimsel, teknolojik, tıbbi veya sosyolojik uygulamaların, güçlü küresel aktörlerin yönlendirmesiyle dolaylı ya da doğrudan test edildiği ülkelerdir. Bu testler kimi zaman açıkça, kimi zaman ise toplumun farkına bile varamayacağı kadar örtülü bir şekilde yürütülür.

Aşılar: mRNA gibi yeni nesil aşılar, bazı ülkelerde klinik fazları tamamlanmadan uygulanmaktadır. Böylece kobay ülke halkı üzerinde fiilen bir deney gerçekleştirilmiş olur. Ortaya çıkan yan etkiler ise başka ülkelerdeki sağlık politikalarının yönünü belirler.

Yasalar ve Dijital Uygulamalar: Dijital kimlik sistemleri, karbon ayak izi takibi, sosyal kredi puanı gibi uygulamalar önce bazı ülkelerde devreye alınır. Amaç, toplumun bu uygulamalara karşı vereceği tepkiyi ölçmek ve sistemin kademeli olarak genelleştirilip genelleştirilemeyeceğini anlamaktır.

Siyasal Deneyler: Terör olayları, kitlesel sokak hareketleri ve medya üzerinden yürütülen manipülasyon kampanyalarıyla halkın psikolojisi test edilir. Toplum hangi olaylara nasıl refleks veriyor, hangi söylemlerle yönlendirilebiliyor? Bu veriler, daha büyük stratejilere yön verir.

Doğa Olaylarına Teknolojik Müdahaleler: Yeni nesil savaş teknolojileriyle iklim değiştirilebiliyor, yapay şekilde yağış tetiklenebiliyor, hatta depremlerin oluşumuna müdahale edildiği iddia ediliyor. Bu tür deneysel teknolojilerin test alanı genellikle zayıf denetim mekanizmalarına sahip ülkeler oluyor.

Biyolojik Silahlar: Laboratuvar ortamında üretilmiş virüsler veya mikroorganizmalar, bazı ülkelerde kontrollü ya da kontrolsüz şekilde yayılıyor. Amaç; ölüm oranı, bulaşıcılık, bağışıklık sistemi tepkisi gibi unsurları sahada gözlemlemek ve elde edilen verileri gelecekteki biyolojik silah tasarımlarında kullanmak olabilir.

Bunları daha pek çok başlık altında inceleyebiliriz. Sonuç olarak, kobay ülke haline getirilen toplumlar, zamanla kendi kaderini tayin etme gücünü yitirir; dışarıdan dayatılan projelerin içinde kaybolur. Ve çoğu zaman, bir deneyin parçası olduklarını fark ettiklerinde artık çok geçtir. Bu süreçte kobay ülke konumuna itilen toplumlar, zamanla kendi özgünlüğünü, egemenliğini ve karar verme yetisini kaybedebiliyor.

Kabul Etme, Sorgula

Her yeni küresel proje bir ilerleme anlamına gelmeyebilir. Üniversiteler, medya organları, sivil toplum kuruluşları.. hepsi gelişmeleri sorgulayan, analiz eden bir refleks geliştirmek zorunda. Küresel bir yasa, fon ya da kampanya, parlak fikir gibi sunulabilir.

Ancak şu soruları sormak şart: Bu fikir kimin işine yarıyor? Bu düzenlemenin uzun vadede bize maliyeti ne olacak? Gerçekten bu bizim ihtiyacımız mı, yoksa bir planın parçası mı?

Sonuç:

Modern dünyada baskılar artık tanklarla, bombalarla değil; teklif paketleriyle, uluslararası sözleşmelerle, dijital düzenlemelerle gelir. Köleleştirici zincirler görünmez hale gelmiştir. İşte bu yüzden bireylerin ve kurumların eleştirel bilinci her zamankinden daha önemlidir. Kendi toplumuna karşı sorumluluk hisseden herkes artık şu soruyu cesaretle sormalıdır:

Gerçekten kendi kararlarımızı mı alıyoruz, yoksa başkalarının senaryosunda bir figüran mı olduk?

Bu yazı 152 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI